26 Şubat 2011 Cumartesi

boşuna telefonuna bakıp duruyorsun, arar ya da mesaj atar diye bekliyorsun. aramayacak seni! mesaj da atmayacak! ümitlerin yavaş yavaş tükenecek düşünüp beklerken. o‘nu isteyeceksin, son bir kez daha konuşmak… sesini duymak… ya da sımsıkı sarılıp yeniden o‘nun olmak… ama olmayacak! üzülüceksin. her gece içmek ve deli gibi sarhoş olmak isteyeceksin. ağlayacaksın sırf o‘nun yüzünden ağlayacaksın. hatırlıyo musun ağlamana izin vermezdi o senin. üzülmeni hiç istemezdi dayanamam ağlamana derdi. mutlu olman için, birazcık tebessüm etmen için neler yapardı.

peki ya şimdi ne oldu? ağlıyorsun hem de o‘nun yüzünden! o‘nunsa umrunda bile değil. yanında değil ve tebessüm etmen için çabalamıyor ya da ağlama, ağlamana dayanamam demiyor. sana söylediği her şey yalan olmasına rağmen o‘nun için üzülüyorsun. acı çekiyorsun. çünkü seni terk etti! bırakıp gitti! elinde doğru düzgün bir neden olmadığı halde gitti hemde.

hayaller kurduğun, hayatını paylaştığın o kişi yok artık. düşündüklerinizi gerçekleştireceğiniz bir siz yoksunuz işte! her sarıldığında teninin kokusunu içine çekip huzur bulacağın bir o yok artık! kulağına seni seviyorum diye fısıldadğında vericeği tepkiler, içindeki kelebekler yok! artık el ele tutuşup sokaklarda gezicek gülüp eğlenicek gerektiğinde omzunda ağlayacak ya da gözyaşlarını silecek bir sevgilin yok artık.

çünkü o hiçbir nedeni olmadığı halde seni bırakıp gitti. sevdiğin sevgilin yok artık..

20 Şubat 2011 Pazar

Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı
almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp  gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp  giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı "her şeyde".

17 Şubat 2011 Perşembe

aslında şunu farkettim sen geldikten sonra her şeye toz pembe bakmaya başlamıştım ve kendimi fazla kaptırmıştım. hayat çok güzeldi ve beni üzücek her şey ortadan kaybolmuştu... sihirli bir değnek ile dokunurmuşçasına, sen her bana dokunduğunda hayat mutluluk, huzur, heyecan ve sevinçten ibaret oluyordu sadece. nerden bilebilirdim ki ertesi gece her şeyin gerçeğe dönüşüceğini... büyünün sona ereceğini ve senin yok olup gideceğini....

söz vermiştin birde ve üzülmemiz için hiçbir neden yok, mutlu olmak için çok zamanımız var sevgilim. demiştin ya! o kadar inandırıcı ve pozitif gelmişti ki karşı çıkamamış ve hayır elbet bir gün üzülücez diyememiştim sana. o zaman aklıma nasıl gelirdi ki ertesi gece yok olup gideceğin.

inanmıştım işte seviyorduk birbirimizi en azından seviyordum seni. sabah evine gelip en yakın arkadaşlarımızla kahvaltı ettiğimizde, oturup şarkı dinlediğimizde,  yatağına uzanıp sohbet ettiğimizde, kulağıma seni seviyorum diye fısıldadığında, sarılıp yattığımızda, her öptüğünde ya da o buz gibi ellerini tuttuğumda nerden bilebilirdim gece yok olup gideceğini!

hiçbir sebep yokken gideceğini nerden bilebilirdim ki. gündüz seni seviyorum diyen ağızdan, olmuyo ben gidiyorum diye bir cümle çıkacağı kimin aklına gelirdi! gittin işte inandım bende seviyorsun diye. mutlu olmak için olan zamanımızı, yalnız başımıza ya da başkalarıyla geçirmeye, biz yerine sen ve ben olmaya karar verdin. evet sen karar verdin yok olup gittin ertesi gece sen yok olup gittin.

12 Şubat 2011 Cumartesi

O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkıda; hatta birtanesi de. daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. ama şuan seni seviyorsa daha ne olabilir ki? tıpkı senin gibi o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. ama o şayet seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa onu seninle tutmaya çalış ve ona verebiliceğin her şeyi ver. seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabiliceğini bildiği bir parçasını verecektir. ''kalbini'' yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. seni mutlu ettiğinde gülümse, kızardığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.

Bob Marley

5 Şubat 2011 Cumartesi

bazı zamanlar vardır, bunalım zamanları derler genelde kızlar ve her şeye moralleri bozulur. her şeyden sıkılırkar. en ufak bir konuda sinirlenirler ve etraflarındakilere patlarlar, bağırıp çağırırlar. kimseye bir şey anlatmazlar ve başkalarını dinlemek istemezler. kimsenin kendilerini anlamadıklarını düşünürler ve  yalnız kalmak isterler. bu durumda, sevgililerinden yeni ayrılmış olabilirler, aldatılmış olabilirler, eski sevgililerini başka kızlarla görmüş olabilirler, uzun zamandır yalnız kalmış olabilirler ya da kötü bir dönem geçiriyorlardır…
etrafındaki mutlu çiftleri, eğlenen insanları, arkadaş gruplarını ya da bunun gibi şeyleri gördükçe sinirleri bozulur ve laf edip dururlar kendi hallerinde. bu dönemde onlara her şey batıyodur. hayatlarında değişiklik yapmak istediklerini anlarlar ve kuaföre giderler, saçlarını boyatırlar, kestirirler. paralarını son kuruşuna kadar alışverişe harcarlar, kahveleri, sigaraları asla eksik olmaz. evlerinde de değişiklik yaparlar ve yiyebildikleri kadar yemek yerler…  bu değişiklerle her şeyin yoluna gireceğine inanırlar ve azda olsa bu onları mutlu eder.
yavaş yavaş eski ruh hallerine dönmeye başlarlar yeni kişilerle tanışıp yeni arkadaş ortamlarına girebilirler. hayatlarına yeni birileri girer ama bu kişinin doğru kişi olup olmadığının tereddütünü de yaşarlar asıl önemli olan bu tereddütü aşana kadarki zamandadır. eski arkadaşlarına çok geçmeden geri döneceklerdir ve hayatlarına bu bunalım dönemi süresince giren erkekleri çıkarma kararı alacaklardır.
artık yeni birini arama çabasında olmayacaklardır ve hayatlarına birinin girmek zorunda olması düşüncesini akıllarından çıkaracaklardır. işte o zaman hiç beklemedikleri anda belki de en sade şekilleriyle ya da hiç umursamadıkları bir günde birileriyle tanışabilir hatta doğru kişiyi bulabilirler. tek yapmaları gereken birilerini aramadan hiç beklemedeikleri bir zamanda doğru kişiyi bulmaları ve onla mutlu bir hayat devam ettirebilmeleridir ve eğer mucizelere ya da küçük sürprizlere inanıyorlarsa bu kişiler, bunu kolaylıkla başarabilirler.